Hukuk Devleti mi dediniz?

Son zamanlarda etrafımdaki insanların şikayetlerini dinlerken bu yazıyı yazmaya karar verdim. Büyük bir çoğunluk Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sürekli eleştiriler yapıyor. Son zamanlarda “DİKTATÖRLÜK”, “PADİŞAHLIK”, “KRALLIK” benzeri kelimeler çok fazla duyulur oldu. Şimdi üyesi olmaktan büyük onur duyduğum Hürriyet Aile’sinin bana tanıdığı bu imkan sonucunda sizlerle bu konuyu masaya yatıralım ve hep beraber bir inceleyelim.

Anayasamızın Cumhuriyetin nitelikleri başlığı altında 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir Hukuk Devletidir.” şeklinde geçmektedir.

Devletin temel amaç ve görevleri başlığı altında 5. maddede ise “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” şeklinde devlete bu görevi vermiştir.

Siyasi partilerle ilgili hükümler başlığı altında 68. maddede ise “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.” şeklinde yer almıştır.

İsterseniz önce gelin “Hukuk Devleti”nin bir tanımını yapmakla işe başlayalım.

HUKUK DEVLETİ: Hukuk devletinin birçok tanımı olmakla beraber en yaygın tanımı, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan, yönetimde keyfiliğin egemen olmasını engelleyen ve kendisini hukukla sınırlayan devlet demektir. Bir hukuk devletinde hukuka uymak sadece vatandaşlar için değil, devlet için de zorunludur. Anayasa Mahkemesi de hukuk devletinin tanımını birden fazla şekilde yapmıştır. Bunlardan birisi de, “Yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması” şeklindedir.

Peki, DEVLET ne demektir? Yine Anayasamıza bakalım. Egemenlik başlığı altında 6. madde “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” 7. madde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.” 8. madde “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” 9. madde “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” demektedir.

Bu hususa bir de devletin yasama, yürütme ve yargı organı arasında bir hiyerarşik (emir komuta zinciri ve ast üst bağlantısı) olmaması gerektiğini eklediğimizde; tüm dünyaca kabul edilen DEMOKRASİ’nin tanımına ulaşmış oluruz. Demokrasi ise Anayasamızın temel prensibi olup; Anayasamızın Başlangıç kısmında “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu; Devletin temel amaç ve görevleri başlığı altında 5. maddede “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” şeklinde açıklanmıştır.

Peki, şimdi sizlere soruyorum! Mevcut Anayasamıza uygun olarak yönetilen devlet sistemimizde PADİŞAHLIK, DİKTATÖRLÜK veya KRALLIK’tan bahsetmek ne derece mümkündür?

Şimdi “Yasama organının içerisinden çıkan ve çoğunlukla yasama organının bir parçası olan; veya en üst amirlerinin neredeyse tamamının yasama organının içerisinde olduğu bir yürütme organı ile Yürütme organının etkin bir şekilde yargı organının en üst kurullarında yer aldığı bir durumda; bu organlar arası kuvvetler ayrılığı prensibi nasıl işler?” dediğinizi duyar gibi oldum. İşte bende bunu söylüyorum. Gelin bunu konuşalım; tartışalım. Gündemi yeni Anayasa hazırlıklarına çevirelim ne dersiniz?

Tüm Hürriyet Aile okurlarını saygı ve sevgiyle selamlıyor; Anayasamızın 6. maddesini tekrar hatırlatıyorum.

“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”